fbpx

Neden Acı Çekiyoruz?

acı çekmek

Neden acı çekiyoruz?

Bu yazıda neden acı çektiğimizden ve acılarımızı nasıl hafifletebileceğimizden bahsedeceğim. Ayrıca, acılarımızdan özgürleşmeye giden yolu aydınlatan bilgelik (wisdom) konusuna değineceğim. Bilgelik, farkındalık (mindfulness) konusunun pek de konuşulmayan ama en önemli boyutu aslında.

Farkındalık, Budizm[1] kaynaklı bir kavram. 2500 yıldır varlığını koruyan bu yaklaşım, günümüzde modern hayatın koşullarına uyarlanarak uygulanmaya devam ediyor. Özellikle psikoloji ve nörobilim alanındaki gelişmeler, farkındalığın popülerliğini artırmış durumda. Sağlık, eğitim, şirket yönetimi vb. farklı sektörlerde farkındalık temelli uygulamalar son dönemde giderek yaygınlaşıyor.

 

Farkındalık mı, bilgelik mi?

Farkındalık ve uygulamaları hakkında çok sayıda yazı, video vb. içerik bulmak mümkün. Ancak Budist öğretinin asıl odaklandığı konu, kişinin aydınlanması. Bu öğreti, temelde, kişinin acılarından özgürleşip daha bilgece yaşayabilmesinin yolunu ortaya koyuyor. İşte bu sebepten bilgelik kavramını biraz daha açmak, bilge insanın hangi özelliklere sahip olduğunu anlatmak istiyorum. Yazıyı hazırlarken hem farkındalık eğitmenlerinin, hem de Budist uzmanların kaynaklarına başvurdum. Kullandığım kaynaklar yazının sonunda yer alıyor.

Tekrar anımsayalım. Farkındalık, dikkatimizi bilinçli bir şekilde şu ana yöneltmek ve olanı yargısızca gözlemlemek anlamına geliyor. Dikkatimizi şimdiye yönelttiğimizde otomatik pilot modundan çıkıp, şu anın gerçekliğini olduğu haliyle görebilme fırsatımız doğuyor.

Peki, farkındalık ne işe yarar?

Konsantrasyonu güçlendirmeye, zihni sakinleştirmeye, bedeni gevşetmeye, duygu ve düşünceleri fark edip yönetebilmeye, strese bağlı gelişen rahatsızlıkları önlemeye yardımcı olur. Liste daha da uzatılabilir. Ama bunlar, farkındalık uygulamaları düzenli yapıldığında, ortaya çıkan etkilerdir.

Öyleyse hakikaten ne işe yarar farkındalık? Ya da soruyu şöyle soralım: Farkındalık insanı tek başına bilgeliğe ulaştırır mı?

Farkındalık, kişiyi daha üst bir bilinç seviyesine ulaştıran bir yoldur. Yani kişinin bilgeliğe ulaşmasını sağlayan bir araçtır. Fark ettiklerimizin bir tutum, bakış açısı, yaklaşım, davranışa dönüşmesi, önemli bir nokta. Fark ettiklerimizi hayata geçirmediğimiz sürece ne işe yarar ki? Sadece şu ana ilişkin birtakım durumları fark etmişizdir: Nefes aldığımızı, kolumuzun ağrıdığını, kuşların öttüğünü, havanın serinliğini, öfkelendiğimizi, hayal kırıklığına uğradığımızı, yapılacak işleri sürekli kafamızda döndürdüğümüzü vb.

Bu fark ettiklerimizle ne yapacağız?

Farkındalık uygulamaları ile sakinleşmeyi ve konsantrasyonumuzu güçlendirmeyi öğreniriz. Ayrıca duygu ve düşüncelerimizi izleyip onlarla mesafe kurma becerimizi geliştiririz. Bu da bize içgörü ve kendimize daha derinlemesine bakmayı sağlar. Yani zihinsel alışkanlıklarımızın arka planını görmemize yardımcı olur. Öfkelendiğimizde, öfke duygumuzu tetikleyen unsurları ve sebeplerini görüp anlayabilecek bir zihin berraklığı sağlar. İşte bu aşama bilgeliği ifade eder.

 

Acılarımızdan özgürleşmeye doğru

Budizm, kişiyi bilgeliğe ulaştıran dört temel gerçekten (four noble truth) söz eder:

  1. Acının varlığı: Hepimiz bir dereceye kadar acı çekeriz. Bu acının varlığını tanımalı, kabul etmeli ve ona dokunmalıyız.
  2. Acıların kaynağı, sebepleri: Acımızla temas ettikten sonra, bunun nasıl ortaya çıktığını anlamak için acılarımızın derinlerine bakmamız gerekir.
  3. Acıların ortadan kalkması: Acı çekmemize neden olan şeyleri yapmaktan vazgeçerek acıyı sonlandırabiliriz.
  4. Acıların sona ermesinin yolu: Acı çekmemize neden olan şeyleri bırakmaya götüren bir yol vardır. Bunun adı Sekiz Katlı Yüce Yol’dur: Doğru görüş, doğru eylem, doğru konuşma, doğru niyet, doğru geçim (kazanç), doğru çaba, doğru dikkat (farkındalık) ve doğru odaklanma.

Çok çeşitli şekillerde acılar çekeriz. Sözlerimiz, düşüncelerimiz ve eylemlerimizle bunu gerçekleştiririz ve çoğunlukla bunu anlamayız bile. Yıllar içerisinde ailemiz ve toplum tarafından edindiğimiz kimi alışkanlıklar sonucunda çoğunu içselleştirmişizdir. Ancak düşünce ve eylemlerimize daha derinden bakarak yaşamımızda neyi besleyip büyüttüğümüzü, hangi tohumları yeşerttiğimizi görebiliriz. Sevgi, şefkat, huzur, neşe, güven mi? Yoksa öfke, korku, yalnızlık, huzursuzluk, açgözlülük mü?

Acı çekmemizin elbette tek bir sebebi yok. Olayları net, berrak göremiyor olmamız, çektiğimiz acıların önemli bir sebebi. Duygularımızı yönetemiyor olmamız, düşüncelerimizin kesinlikle gerçeği yansıttığına inanmamız, olanı olduğu haliyle görmemizi engelliyor. Yoğun duygu ve düşüncelerin etkisinde kalmamız, zihnimizin bulanıklaşmasına yol açıyor. Tıpkı denizdeki büyük dalgaların dipteki kumları havalandırıp suyu bulandırması gibi. Bunun sonucunda acı çekiyoruz.

İşyerinde mükemmel hazırladığımıza emin olduğumuz projemizin değil de, diğer “vasat” elemanın projesinin kabul görmesi ile müthiş haksızlığa uğradığımızı düşünüyoruz. Yolda yürürken karşılaştığımız arkadaşımızın yüzünün asıklığını ve konuşmayı kısa kesip uzaklaşmasını hemen üzerimize alınıp bize karşı bir tavır olarak algılıyoruz. Hatta günün ilerleyen saatlerinde bizim hangi davranışımızın onun canını sıkmış olabileceğine dair çeşitli senaryolar üretiyoruz. Evde gerçekten büyük bir sorunla cebelleştiğini bilmeden…

Yaşamda her şeyin geçici olduğunu; değişimin, devinim ve döngünün her an gerçekleştiğini kabul etmekte zorlanıyoruz. Değişime karşı direncimiz, geçici olan şeylere tutunmamız bizi mutsuz ediyor. Sahip olduğumuz şeylerin sürekli (en azından biz istediğimiz sürece) bizimle kalmasını istiyoruz. Dostumuzu, sevgilimizi, sağlığımızı, gençken sahip olduğumuz pürüzsüz, pırıl pırıl cildimizi, ya da eğerli eşyalarımızı kaybetmek bize büyük acı veriyor.

Peki, bu acılarla nasıl başa çıkıyoruz?

Yaşamımızda genel olarak acılarımızdan kaçıp kurtulma eğilimimiz var. Özellikle yoğun duygular yaşadığımızda hemen dikkatimizi başka yönlere çekip kendimizi oyalamayı tercih ediyoruz. Ekrana koşup bir filmle kafamızı dağıtma, yemekle içimizdeki boşluğu doldurma, içkiyle kendimizi uyuşturma yolunu seçiyoruz. Veya birtakım şeyler satın alarak kendimizi mutlu etmeye çalışıyoruz. Elbette bunların hepsi sadece kısa süre işe yarıyor.

Oysa acılarımızdan özgürleşmemiz, acılarımızla yüzleşip onlara daha yakından bakabilmemizle mümkün. Fiziksel özelliklerimizin ve kişilik özelliklerimiz olduğunu varsaydığımız duygu ve düşüncelerimizi yakından, dikkatli gözlemlediğimizde, hepsinin geçici olduğunu fark ederiz. O değişime direnmez ve tüm gerçekliğiyle kabul ederiz. Yaşamda içimizde ve dışımızda gelişen her şeyin geçip gidişine izin veririz. Tıpkı gökyüzündeki bulutların geçişini izler gibi… Onlara sıkıca tutunup kontrol etmeye çalışmadığımızda özgürleşmeye başlarız. Artık onları sahiplenme, kendimizi onlarla tanımlama durumundan vazgeçmeye başlarız.

 

Farkındalık meditasyonunun işlevi

Farkındalık meditasyonu işte bu özgürleşme sürecine yardım eder. Daha bilgece yaşayabilmemizin fiziksel ve zihinsel antrenmanını sunar. Meditasyon sırasında bedensel duyumlarımızı, duygularımızı, düşüncelerimizi açık ve berrak bir algıyla gözlemleriz. Gözlem sırasında fark ettiklerimizi tanımlarız (etiketleriz). “Şu anda sol bacağımda uyuşma var”, “şu an huzursuzluk yaşıyorum”, “geçen hafta Ozan ile yaşadığım tartışmayı düşünüyorum”. Bu tanımlama, onlara dışarıdan, belli bir mesafeden bakabilmemizi sağlıyor. Böylece onların sabit olmadığını, ortaya çıktıktan bir süre sonra geçip gittiklerini fark edebiliyoruz. Daha dikkatli baktığımızda, farklı duygu durumlarında (neşeli veya üzgünken) aynı olay ya da deneyimi nasıl farklı şekilde değerlendirdiğimizi görebiliyoruz.

Meditasyonda derinleşip uygulamayı gündelik yaşamımızın bir parçası haline getirdiğimizde, berraklaşan algılarımız bizi doğrudan içgörüye ve bilgeliğe götürür. Zihnimizin nasıl çalıştığını, ne tür düşünce alışkanlıklarımızın olduğunu görebiliriz. Zihnimizin ürettiği hikayeleri tanıyıp onlara tutunmamayı, kendimizi onlarla tanımlamamayı öğreniriz. Kendimizi tanıdıkça, bize hizmet etmeyen tutum ve alışkanlıklarımızdan vazgeçme seçimini yapabiliriz. Bu özgürleşme, farklı uçlar arasında salınma halinden kurtulmamıza ve dışarıda ne fırtınalar koparsa kopsun, merkezde kalabilmemize yardımcı olur.

Böylelikle her şeyin bizim istediğimiz gibi olmasını beklediğimiz ve sonunda hayal kırıklıklarıyla boğuştuğumuz halden çıkarız. Mutluluğu ancak bir şeylere sahip olduğumuzda yakalayacağımız yanılgısından uzaklaşır, o bitmeyen tatminsizlik halinden özgürleşiriz. Olanı olduğu haliyle kabul edip onun içinde huzuru ve dinginliği yaşayabilir hale geliriz.

 

Son söz

Fazlasıyla bilgi sahibi olma peşindeyiz. Sürekli okuyarak, dinleyerek, izleyerek daha farkında, huzurlu, dingin bir hayatı nasıl yaşayabileceğimizi öğrenmeye çalışıyoruz. Oysa bilgi, tek başına bilgeliği getirmiyor. Ünlü Zen üstadı Shunryu Suzuki, farklı kaynaklardan bilgiler edinerek bilgimizi artırma yoluna gitmemizin son derece doğal olduğunu söyler. Ancak “Zen hakkında daha fazla bir şeyler bilmeye başladıkça, giderek daha fazla bozulacaksınız” der ve asıl olanın “zihnimizi berraklaştırmak” olduğunu vurgular. Çünkü saf ve berrak bir zihin, gökyüzü gibi tüm farklı hava durumlarını barındırabilir.

Ya da Şems’in Mevlana’ya söylediği gibi:

“Aradığın şey o kitaplarda değil, aradığın şeyi okuyarak bulamazsın.

Sende eksik olan şeyi gözlerinle tamamlayamazsın.

Aradığın şeyi dünyada arayacaksın, aradığın şeyi yüreğinle bulacaksın.

Dünyadaki tüm kitaplar, bütün hesaplar, akıl oyunları, sayfalarca laflar, sevginin yerini tutmaz.

Okuyarak öğreneceksin, ama severek anlayacaksın.”

 

Kaynaklar

Bhikkhu Bodhi, “What Does Mindfulness Really Mean? A Canonical Perspective” Mindfulness (ed.) Mark Williams ve Jon Kabat-Zinn, Routledge, 2013

Mark Williams, Jon Kabat-Zinn, Zindel Segal, John Teasdale, İyi Hissetme Sanatı, Diyojen Yayıncılık, 2015

Mevlana ve Şems’ten Yüreğinizi Isıtan Sözler, Yakamoz Yayınları, 2014

Shunryu Suzuki, Zen Zihni Başlangıç Zihnidir, Dharma Yayınları, 1992

Thich Nhat Hanh, Buda’nın Öğretisi, Okyanus Yayıncılık, 2002

Robert Thurman, Indian & Tibetan River of Buddhism Web: https://courses.edx.org/courses/course-v1:ColumbiaX+BUDDHA1x+3T2018/course/

Robert Wright, Buddhism and Modern Psychology Web: https://www.coursera.org/learn/science-of-meditation

 

[1] Budist öğreti, MÖ 500’lerde Buddha (Siddhartha Gautama)  tarafından ortaya konulan, kişiyi aydınlanmaya ulaştıran yolu ifade diyor.