Sürekli bir yoğunluğun içerisinde sıkışmışlık hissi mi yaşıyorsun? Bir yerlere yetişememe duygusu ile sonu gelmez bir koşturma halinde misin? Aynı anda birden çok şeyi yapmaya çalışıp günün sonunda tükenmişlik duygusu ile mi cebelleşiyorsun?
Yalnız değilsin. Zamanın olanca hızıyla aktığı çağımızda oldukça yaygın bir durum bu. Teknolojik ilerlemelerle, özellikle sosyal medya kullanımının artmasıyla, yoğun bir bilgi bombardımanına maruz kalmaya başladık. Ancak bunun ağır da bir bedeli oldu: Dikkat dağınıklığı, bellekte zayıflama ve zihinsel bulanıklık. Kısaca zihinsel esneklik ve dayanıklılığımızı giderek yitiriyoruz.
Bu bedensel ve zihinsel koşturmaca içerisinde günlerimiz geçip giderken eylemlerimizin aslında tam olarak neye hizmet ettiğinin pek de farkında değiliz. Diğer bir deyişle bu şekilde yaşamaktan memnun muyuz, bunu pek sorgulamıyoruz. Ancak çoğumuz için bir alışkanlığa dönen bu yaşam biçiminin bazı sonuçları oluyor. Aslında beynimizin yapısı bu şekilde çalışmaya alışkın değil. Evrimsel sürecimiz, son 40-50 yıla denk gelen bu muazzam hızı kaldıracak şekilde programlanmadı. Dolayısıyla (en azından şimdilik) uyum sağlayamadığımız bu yaşam tarzı bizi ciddi bir strese sokuyor. Benzer örüntülerle ve alışkanlıklarla yaşamımızı sürdürdükçe stresimiz süreklileşiyor. Bunun sonucunda ise strese bağlı çeşitli fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklar oluşuyor.
Oysa sağlıklı bir beden kadar sağlıklı bir zihne de ihtiyacımız var. Zihnimizi berraklaştırmanın yolu ise gayet basit: O çılgın koşturmacadan bir an olsun çıkıp dikkatimizi, farkındalığımızı bilinçli bir şekilde şimdiki zamana yöneltmek. Her neyle meşgulsek, bir an durup kendimizde ve çevremizde olan biteni fark etmek. Bunu, bir film izlerken kendimizi filme kaptırıp sanki içindeymişiz gibi hissettiğimizde, bir durup izleyici koltuğuna yerleşmeye benzetebiliriz. Bir adım geri çekilip belli bir mesafeden bakabilmek, olanları daha net görmemize yardımcı olur.
Gün içerisinde yaşadığımız her bir olaya zihnimiz çeşitli tepkiler veriyor. Her birinin üzerine kimi duygular ve düşünceler üretiyoruz. Bazıları canımızı sıkıyor ve bir süre hiçbir şey yapmak istemeyebiliyoruz. Bazıları ise bizi öfkelendirip kendimize veya çevremize zarar verecek eylemlerde bulunmamıza neden oluyor. Kısacası yaşadığımız yoğun duygu ve düşünceler olan biteni net ve berrak bir şekilde görmemizi engelliyor. Tıpkı güçlü dalgaların denizdeki kumu kaldırıp suyu bulandırması gibi. Bu zihinsel tepkilerimizi kumlara benzetirsek; o kumların çökmesi, yani zihnimizin sakinleşmesi için durmaya ihtiyacımız var. Böyle durumlarda durup içinde kaybolduğumuz zihnimizin dehlizlerinden çıkıp dikkatimizi bedenimize yöneltmek oldukça kıymetli. Beden duyumlarımızla yeniden buluşmak, sakinleşmenin temel anahtarı diyebiliriz. Ve bunu günün en azından belli zamanlarında uygulayıp alışkanlık haline getirmek yaşam kalitemizi önemli ölçüde artırır.
Yorgun, endişeli veya gergin olduğumuzda nefesimiz sığlaşır ve hızlanır, kaslarımız gerilmeye başlar. Böyle zamanlarda yapacağımız basit bir diyafram nefesi uygulaması sakinleşmemize ve tekrar merkezimize dönmemize yardımcı olur:
Bu uygulamayı uzanarak veya rahat ve dik bir pozisyonda oturarak yapabilirsin. Konforunu artırmak için dizlerini, kalçanı veya başını yastıkla destekleyebilirsin. Bedeninin, özellikle boyun ve omuzların rahat, gevşek olmasına izin ver.
Bir elini karnına, diğerini göğüs kafesine yerleştir. Burnundan yavaşça nefes alırken, karnının bir balon gibi genişlemesine izin ver. Karnın yavaşça genişlerken göğüs kafesin hareket etmesin. Bir an durakla.
Şimdi burnundan nefes verirken karnın yavaşça insin, elinle de bunu hisset. Nefesin bitiminde yine kısa bir durakla.
Bu nefes uygulamasını nefesini zorlamadan (çok uzatmaya veya derinleştirmeye çalışmadan) 5-15 dakika arasında tekrarla. Daha sonra doğal nefeslere geçebilirsin. O sırada uygulamanın bedenindeki ve zihnindeki etkilerini gözlemle. Şimdi nasıl hissediyorsun?
* Telaş Çağı ifadesini, Serdar Kuzuloğlu’nun Zihnimin Kıvrımları podcast serisinin aynı adlı 4. bölümünden aldım.